top of page
Search
Writer's pictureBurcu Uzun

21. Yüzyılda Şövalye Onuru



Düellolarla ilgili anlatılan hikayeleri hemen hemen hepimiz duymuşuzdur ve insanlık tarihinde birçok kişi düellolara kurban gitmiştir. Bilindiği üzere, düellolar özellikle ortaçağda Avrupa’da karşılaşılan anlaşmazlıkların çözümünde başvurulan bir yöntemdi. Ortaçağda Avrupa’daki soylu kesim herhangi bir hakarete veya iftiraya maruz kaldıklarında “onurlarını temize çıkarmak için” düelloya başvuruyordu. 1800’lü yıllarda düşünür Arthur Schopenhauer, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar kitabının 4. Bölümünde “şövalye onuru” ve düellolar konusuna değinmekte; bunları tetikleyen görüşün kaynağını şöyle açıklamaktadır: “…görüşün kaynağı, kesinlikle (C.G. von Wächter'in Beiträge zur deutschen Geschichte, besonders des deutschen Strafrechts -1845- yapıtına göre) ortaçağda, 15. yüzyıla dek, ceza davalarında, suçlayanın suçu değil, suçlananın suçsuzluğunu kanıtlamasının gerekmiş olmasına dayandırılabilir.”.[1] Bu demek oluyordu ki birisi size iftara attığında veya herhangi bir hakaret ile yaftaladığında, iftira atanın bunu kanıtlamasına gerek bile yoktu; aksine sizin iftiranın doğru olmadığını kanıtlamanız gerekiyordu. O dönem, insanlar kendilerinin “aptal” olduğunu söyleyen biri ile düelloya girişip bunun böyle olmadığını kanıtlayana kadar “aptal” etiketini taşımak zorunda hissediyorlardı. Büyük bir yük olmalı gerçekten. Schopenhauer sistemdeki bu saçmalığı görüp bunu eleştirdi ve bu, aslında bireysel inisiyatifin de önemini bizlere gösteriyor. O sistemin içinde bile, bunun böyle olmaması gerektiğini idrak edebilenler olduğunu görüyoruz.


Günümüzde böyle bir hukuki düzen içerisinde yaşamadığımız, böyle bir zorunluluk hissini hukuk sistemi bize yüklemediği ve birisi, bize herhangi bir hakaret ettiğinde bunun öyle olmadığını kanıtlama ihtiyacımız olmadığı halde biz hala ihtiyaç varmış gibi hissediyoruz. Üstüne bir de şiddete başvurmayı meşru görüyoruz. Her gün trafikte tartışan, adeta bir düellodaymışçasına ufak bir sebepten yumruk yumruğa öldüresiye kavga eden birçok insanla karşılaşıyoruz. Arkasında ambulans sireni çalarken, arabadan inip birbiriyle didişen iki sürücüyü gördükten sonra, şahısların birbirlerine arkalarındaki arabada bir insanın ölüyor olmasından daha önemli ne hakaret etmiş olabileceklerini hayretler içerisinde düşünmüştüm. Herhangi bir sebeple yedikleri küfürlerden “şövalye” onurlarını temize çıkartmak çok mühimdi; bir ambulans bekleyebilirdi. Bu gibi durumlara ne yazık ki günlük hayatın birçok alanında rastlamak mümkün. Acaba biz, bu şövalye onuru yükünü yüzyıllar sonra bile üzerimizde taşıyor olabilir miyiz? Eğer biz böyle bir yükü kendimize yüklüyorsak?



Bu doğrultuda, Lou Marinoff şövalye onuru ile ilgili de bizlere çok şey söylemektedir. Marinoff bize gücendiğimiz takdirde karşımızdakilerin amaçlarına ulaşacaklarının altını çiziyor. [2] Peki, Marinoff bunu neye dayandırıyor ve düşünceleri şövalye onuru hakkında bize ne söylüyor? Marinoff, gücenme ve zarar ile ilgili Stuart Mill’in zarar ilkesinden yola çıkarak bir ayrım yapar: “Eğer bir kimse veya bir şey size zarar verirse –yani sizi fiziksel olarak incitirse—siz zararın suç ortağı değilsinizdir.”. [3]Başka bir deyişle, zarara uğradığınızda rolünüz aktif değildir, pasiftir; bundan etkilenmeme gibi bir şansınız mevcut değildir. Örneğin, birisi elinize kuvvetle vurduğunda (istemli ya da istemsiz) eliniz acır, normal şartlarda elinizin acımaması gibi bir olasılık yoktur; fakat, birisi size hakarette bulunduğunda ise bu hakareti ciddiye almama seçeneği sizin için mevcuttur. Biri elinize vurduktan sonra, affetmek istemediğiniz takdirde, düşünebilen ve hissedebilen varlıklar olarak şiddete başvurmak gibi bir çözüm yerine (eğer Orta Çağ’daki şövalye onuruyla yaşamakta ısrarcı değilseniz) dava edebilirsiniz. Daha sonra, Marinoff gücenme konusuna değinir ve aralarındaki sınırı çizer: “Ancak gücendirme başka bir şeydir. Eğer bir kimse veya bir şey sizi incitirse –yani, bir şekilde küçük düşürürse—siz kesinlikle küçük düşmenin suç ortağısınızdır. Neden? Çünkü alınan sizsiniz.”. [4]Görülüyor ki herhangi bir hakarete maruz kaldığımızda bundan etkilenip etkilenmeme konusunda aktif bir rolümüz bulunuyor. Zararın aksine, biri bize “aptal” olduğumuzu söylerek hakaret ettiğinde onun bu hakaretini ciddiye alıp almamak konusunda bir seçim şansımız mevcuttur.


Madalyonun bir de öteki tarafı var. Sürekli hakarete maruz kalıyorsak? Bir ilişkide sürekli kötü sözler duymak bizim için çok sıradan hale geldiyse? Zamanla biz de bu hakaretlere inanmaya başladıysak ve kendi benliğimizden uzaklaşmışsak? Bence olay bu noktadan sonra psikolojik şiddete kayıyor ve böyle bir ilişkiyi bitirip kendimizi kurtarmak en doğru seçenek gibi görünüyor. Zira, Marinoff da sürekli hakarete maruz kalan birinin ve duygusal olarak zayıf olan insanların özellikle çocukların bir noktadan sonra savunma mekanizmalarının bu hakaretlerle baş edemeyecek hale geleceğini belirtmekten geri durmaz. [5]


Şövalye onuru günümüzde Avrupa'yı aşmış, farkında olmadan modern toplumun iliklerine işlemiş, meydana gelen binlerce anlaşmazlığın arasına sızmış durumda. Her gün gazete sayısız silahlı veya bıçaklı kavgalarda ölen insanların birçoğu şövalye onuru sonucunda hayatını kaybetmiş insanlar olduğunu anlıyoruz. İnsanlar karşısındakilerle gerginlik yaşadığında, gerginliği alevlendirmeden Marinoff’un sunduğu gibi şövalye onurunda ısrarcı olmak yerine, gücenmeyi reddetmeyi seçen bir bakış açısı edinmiş olsaydı bugün ne çok ölümün ve kargaşanın önüne geçilebilirdi. Ah bir de hakaret etmekten ve insanları sözlerimizle gücendirme teşebbüsünde bulunmaktan vazgeçebilsek! Belki de bu ikisinin farkındalığı ile yaşamaya çalıştığımızda toplumsal ve bireysel huzuru elde etmekte yol katetmiş olabileceğiz.


[1] Arthur Schopenhauer, Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, çev., Mustafa Tüzel (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008), 73-74. [2] “If You Are Offended, Are You Harmed? - Lou Marinoff,” son güncelleme 31 Mart, 2020, https://www.yumpu.com/en/document/read/11581950/if-youre-offended-are-you-harmed-lou-marinoff. [3] Lou Marinoff, Felsefe Terapisi Prozac'ı Bırak Platon'a Takıl, çev., Erhan Sökmen (İstanbul: Gendaş Yayınları, 2005), 66. [4] Age, 66. [5] “If You Are Offended, Are You Harmed? - Lou Marinoff,” son güncelleme 31 Mart, 2020, https://www.yumpu.com/en/document/read/11581950/if-youre-offended-are-you-harmed-lou-marinoff.




Kaynakça


Schopenhauer, Arthur. Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar. Çev., Mustafa Tüzel. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008.

Marinoff, Lou. Felsefe Terapisi Prozac'ı Bırak Platon'a Takıl. Çev., Erhan Sökmen. İstanbul: Gendaş Yayınları, 2005.

Yumpu. “If You Are Offended, Are You Harmed? - Lou Marinoff.” Son güncelleme 31 Mart, 2020. https://www.yumpu.com/en/document/read/11581950/if-youre-offended-are-you-harmed-lou-marinoff.

188 views0 comments

Recent Posts

See All

Hollow

Comments


Post: Blog2_Post
bottom of page